Ay: Ocak 2012

Anadolu’nun Tapu Senetleri: Ahlat Mezar Taşları

Karamağaralı Birlik’te yaptığı sunumda Türklerin Anadolu’ya girişi ile birlikte Ahlat’taki yerleşim hakkında bilgiler verdi. 13. yüzyılda yaşanan büyük depremde 12 bin ailenin Mısır’a göçtüğü ve Mısır’da Ahlat Mahallesi adında bir mahallenin bile bulunduğunu dile getiren Karamağaralı, 1000’li yılların başlarında burada Türk yerleşimlerinin başladığını ve tahminen 300 bin kişinin yaşadığını söyledi. Karamağaralı özetle şunlara değindi:

Ahlet kazıları 50 km2’lik bir alanda devam ediyor. Bölge arkeolojik kazı ve sit alanı ilan edilmiş ama korumak mümkün değil. 90’lı yıllarda terör nedeniyle kazılara yıllarca ara verilmiş.

Ahlat’ta 6 tane mezarlık bulunmakta. Büyük mezarlıkta (Meydan Mezarlığı) 7-8 bin mezar taşı yer alıyor. Taş ustaları, Selçuklu döneminin çok önemli sanatkarları arasında. Anadolu’nun değişik yerlerinde benzersiz mimarisi ile göze çarpan yapıların Ahlat’lı mimarların elinden çıktığı anlaşılıyor.

Taşlar 1 metre en ve 3,5 metre boya kadar çıkabiliyor. Bölgedeki volkanik kayalardan genellikle ponza taşı kullanılmış. Bu kadar büyük taşlar kullanılmış olması, Türkistan’dan göçlerle gelen Türklerin Orhun Anıtları geleneğini yeni geldikleri bu topraklara da taşıması olarak değerlendirilebilir.

Mezarlar, çatma lahit, şahidesiz sandukalı mezarlar ve şahideli mezarlar şeklinde yapılmış. Mezar taşlarında kişi bilgileri arapça yazılı iken, yan ve ayak şahidelerinde yer alan kişi hakkında yazılan şiirler, methiyeler farsça yazılmış. Mezarlıkta okunan isimlerin nerdeyse tamamına yakını Türkçe. Ermeniler zaten Ahlat’ın dışında mağaralar bölgesindeki kaya evlerde yaşadıklarından, bu civarda mezarlıkları bulunmamakta. Moğol istilaları esnasında gelen budist Uygur Türklerinin de mezarları buralarda yer alıyor. Bunu mezar taşlarında yer alan lotus çiçeklerinden anlıyoruz.

Taşlarda bulunan motiflerde İslam öncesi Türklerin Türk inancına göre evren ve sonsuzluğun sembolü olan eder motifleri, Buda’nın sembolü olan lotus çiçeği ve Zümrüd-ü Anka kuşları genellikle gözlemlenen motifler arasında yer alıyor.

Ölünün isminin yanında hayattayken yaptığı iş, mesleği de yazdığından, oldukça önemli bir sosyal ve iş hayatı ile ilgili bilgi kaynağı.

Bunların yanında bölgede 30 civarında Kümbet tarzı Akıt’lar da var. Bölge halkının akıt demesinin sebepleri üzerinde araştırmalar yaparken şu sonuca ulaşıldı: Kırgızcada akıt; nihai, son yer anlamında kullanılmakta.

Mezar yönlerine bakıldığında islami usullerle definler yapıldığı anlaşılıyor.

Ahlat 13. ve 14. yüzyılların çok büyük ilim, kültür ve ticaret merkezi. Ahlat kazılarında çok sayıda cami, zaviye ve hamam bulunmuş. Elde edilen bulgular ışığında özellikle hamamlarda hamamın bölümleri, kullanım şekli, ısıtma sistemi, su taşıma sistemleri ve maksemler o dönemde Türklerin oldukça gelişmiş bilgilere sahip olduğunun en önemli işaretleri. Mezarlarda bolca seramik parçaları çıkıyor. Kazılarda bir bezirhane ve 5-6 çini fırını bulunmuş. Çini o dönemin önemli ihraç ürünlerinden. Ayrıca Ahlat’ta elma ve balık ticareti de o dönemlerde önemli gelir kaynakları arasında.

Mezar taşlarından elde edilen bilgiler değerlendirildiğinde, Ahilik teşkilatının başlangıcının da Ahlat olduğu söylenebilmekte. 

Cumartesi Sohbetleri 28 Ocak 2012 Doç. Dr. Nakış Karamağaralı

Geleneksel Cumartesi Sohbetleri

Konuğumuz: Doç. Dr. Nakış KARAMAĞARALI

Konu:AHLAT ŞEHRİNİN TÜRK KÜLTÜRÜ İÇİN ÖNEMİ

Tarih: 28 Ocak 2012 Saat 14:00

 

“AHLAT” Şehri Türklerin Anadolu’ya giriş kapısıdır.

Sayın Doç. Dr. Nakış KARAMAĞARALI uzunca bir süre Ahlat kazılarının başkanlığını yapmıştır. Ahlat’ta bulunan eserlerin Türklüğün kültürel kodları olduğunu ve Ata yurdu olan Türkistan’la kültürel bağlarımızın Ahlat’da tam manasıyla yaşandığını ortaya koymuş bir bilim insanıdır.
Doç. Dr. Nakış Cemile KARAMAĞARALI
Mimarlık
Lisans
·                     Hacettepe Üniversitesi – Edebiyat Fakültesi Arkeoloji-Sanat Tarihi Bölümü
Yüksek Lisans
·                     Hacettepe Üniversitesi – Sosyal Bilimler Enstitüsü-Sanat Tarihi Bölümü
Doktora
·                     Hacettepe Üniversitesi – Sosyal Bilimler Enstitüsü-Sanat Tarihi Bölümü
İş Deneyimi
·                     1991: T.C. Kültür Bakanlığı, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Müzeleri’ne Müze Araştırmacısı olarak atandı. 1991 : G.Ü.M.M.F. Mimarlık Bölümü’ne Araştırma Görevlisi olarak atandı. 2002 : G.Ü.M.M.F. Mimarlık Bölümü’nde Öğretim Görevliliğine atandı. 2006 : Doçent ünvanını aldı. 1990-……:Halen G.Ü. Müh.-Mim.Fak., Mimarlık Bölümü’nde görev yapmaktadır.
Doğum Yeri ve Tarihi
·                     Ankara / 1967
Yabancı Diller
·                     İngilizce (Çok iyi), Fransızca (Orta)
İlgi Alanları
·                     İslam Mimarisi ve Sanatı Türk (Selçuklu ve Osmanlı) Mimarisi ve Sanatı Selçuklu, Osmanlı ve Yakın Doğuda Sırlı Kaplama Kullanımı Selçuklu ve Yakın Doğu Ortaçağ Seramikleri Dinler/İnançlar ile Mimarlık ve Sanat Arasındaki İlişkiler İkonografik ve Kozmik Elemanların Selçuklu ve Osmanlı Mimarisinde Kullanımı İslam Öncesi İnanç ve Geleneklerin Türk ve İslam Sanatına Etkileri Ortaçağ Arkeolojisi

Konya Şube İspanya’da

 Leonardo da Vinci Projesi kapsamında yürütülen projede Yurtdışı ortak olarak İspanya’da bulunan  Bahçe Bitkileri Enstitüsü (IVIA) ve Esmovia’nın evsahipliğinde gerçekleşen inceleme gezisi ve eğitim sonucunda tümü ziraat mühendisi olan katılımcılara sertifikaları verildi. TZYMB Konya Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Orhan ERMETİN koordinatörlüğünde gerçekleştirilen projede İspanya’daki sebzecilik konusunadaki gelişmeleri yakından inceleme fırsatı bulunulmuş teknik ve kültürel geziler düzenlenmiştir.

Zirai Öğretimin 166. Yıldönümü Kutlu Olsun

1846 yılında Ayamama çiftliğinde başlayan, Halkalı Ziraat Mektebi, Yüksek Ziraat Enstitüsü, ilk fakültemiz Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültemizle devam eden bugün 166. sını kutladığımız zirai öğretim mesleğimiz adına şanlı bir süreçtir. Ve kendi adıma da Ziraat Mühendisi olmak, Türkiye’nin ilk Ziraat Fakültesi olan bu fakülteden ve siz değerli hocalarımızın eğitimi ve öğretimi ile mezun olmak ta gurur kaynağımdır.
Bütün meslektaşlar adına her zaman gururlu olmalıyız, çünkü gururu en çok hak eden mesleklerin en başında gelmekteyiz.
Çünkü insanoğlunun yaşamını sürdürebilmesi için gıda ve besini sağlayan en başta bizleriz, Ziraat Mühendisliği bilimidir.
Tabii ki bu 166 yıllık süreçte bilim ve teknolojinin gelişimine göre bilimimizin ve mesleğimizin uğraş alanları ve çıktıları da gelişmiştir.
1927 1950 1985 2012
Türkiye nüfusu; 13,5 mil. 21 mil. 50 mil. 75 mil.
Tarım alanlarımızın artmadığını hatta bu süreç içerisinde hep azaldığını, tarımsal altyapı yatırımlarının bu süreçteki nüfus ve teknolojik gelişim sürecine ayak uyduramamış ki; hala 5-6 milyon ha alan sulamaya açılamamış, toplulaştırma yapılamamış, kadastro ve miras hukuku sorunları çözülememiş, tarımsal üretimin sürdürülebilirliğinde büyük sıkıntılar varken;
Nüfus yaklaşık 6 kat artmış ama bu ülkede açlıktan, kıtlıktan ölümler hiç olmamıştır.
Bunun en büyük mimarı Ziraat Mühendisliği mesleği ve Ziraat Mühendisleridir.
Daha 40 yıl önce buğdayın dekara verimi 80 Kg iken, bugün 250 Kg lara çıkmış ki sulanabilir alanlarımız olabilse bu verim 500 Kg lara ulaşacaktır,
Daha 15 yıl önce pamuk verimi dekara 300 Kg iken bugün 500 Kg ların üzerine çıkmış, ve diğer ürünlerde de durum böyle ise;
Bunda en büyük pay mesleğimizindir, bizlerindir. İşte bu yüzden hep gururluyuz, mutluyuz.
– Mesleğimizin başarılarından bahsettik, bir kez daha gururlandık ama hala sorunlarımız maalesef devam etmektedir;

1- Son yıllarda istihdam oranımızda kayda değer bir artış bulunmakla birlikte istihdam sorunlarımız vardır; ,
Az önce bahsettiğim tarımın sürüdürlebilirliğindeki, altyapıdaki, politikadaki sorunlar istihdamımıza da sirayet etmektedir.
Tarım Bakanlığının uygulamaya koyduğu kanun ve mevzuatlardan kaynaklanan istihdam sorunları vardır,
Tabii ki tarımdaki ve mevzuat uygulamasındaki bu sorunlar devam ettikçe mesleğimizin gelecek projeksiyonundaki belirsizlikler de devam edecektir,

2- İstihdam durumu ile mezun sayısında orantısızlık bulunmaktadır;

– Fakültelerin sayısı hızla artmaktadır,
– Mesleğimizin yetki sahasındaki branş parçalanmaları olmaktadır; gıda, su ürünleri gibi bölümler ayrılmaktadır,
– Ara ziraat eğitiminde organik tarım, fidancılık, v.s. gibi bölümler açılmaktadır,
– Veterinerlik biliminden zootekni, süt teknolojisi ve gıda ile alana müdahale vardır.
– Tüm bu sorunlara, parçalanmışlığa belki de çözüm olabilecek, dünyadaki tüm gelişmelerin daha kolay takip edilebileceği, yanı başımızdaki bölgelere; Orta Asya, Kafkasya, Ortadoğu, Afrika gibi tarımda bakir alanlara konusunda uzmanlaşmış ziraat mühendisi ihraç edebilecek, dünyada diğer ülkelerde başarılı örnekleri bulunan, zaman zaman önerilmiş ama hayat bulmamış, en son tam 1 yıl önce zirai öğrenimin yıl dönümünde ve 2011 Mayıs ayında yaptığımız bir panel ile tüm çevrelere duyurusunu yaptığımız Tarım Üniversitelerinin kurulmasıdır.

Parçalanmışlığın ve yetki alanı kargaşasının giderilebileceği ihtisaslaşmış tarım Üniversitesi önerimizin son 1 yılda hükümet kanadında da ses getirmiş olmalı ki, Malatya’da ve Konya’da kurulma girişimlerini izlemekteyiz ve bu bizi mutlu etmektedir.
TZYMB olarak gönlümüz öncelikle ilk ana fakülte olan Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi etrafında şekillenen bir Tarım Üniversitesinin kurulmasıdır.
Saygı değer misafirler, bizleri bu güzel toplantıya davet eden değerli dekanımıza teşekkür eder, zirai öğrenimimizin 166. Yılını tekrar tebrik eder saygılarımı sunarım.

Geleneksel Cumartesi Sohbetleri

14 Ocak 2012 Doç. Dr. Mehmet Tuğrul CABIOĞLU