Korona virüsü salgınının ülkemizde etkilediği sektörlerden birisi de şüphesiz tarım sektörü oldu. Korona virüsünün ülkemizdeki tarıma etkilerinden ve ortaya çıkardığı sonuçlardan bahseder misiniz?
Salgın, tarımı çok fazla etkilemedi. Çünkü tarım, gıdaya yönelik başlıca temel sektör. Salgının ilk döneminde yaptığımız çağrılarda üreticilerin yaş ortalamasının yüksek olduğunu, dolayısıyla 65 yaş üzeri çiftçilerin tarlasına, bağına ve bahçesine gidebilmesi gerektiğini ve üretimin sürdürülebilmesi gerektiğini söyledik. Bir sonraki genelgede 65 yaş üstü çiftçilerin tarlasına gidebilmesinin önü açıldı. Çiftçiler Çiftçi Kayıt Sistemi (ÇKS) belgelerini göstererek üretim alanlarına gidebildi. Tarım sektörü çok iyi durumda değil. Belli başlı bazı problemler mevcut. Mart, nisan ve mayıs aylarında üretimin sürdürülebilirliği yönündeki uyarılarımızdan dolayı bir sıkıntı olmadı. Dolayısıyla yaz mevsimini de rahat geçirdik. En temel besin maddemiz olan buğdayda 21,5 milyon tonluk rekolte açıkladık ve TÜİK’in rakamları da buna yakın. Bu sene yağışlar da tam zamanında olduğu için buğday rekoltesinde bir sıkıntı olmadı. Yaklaşık %5-6 oranında artış gerçekleşti. Önümüzdeki yıl buğday, un, makarna, bulgur, pasta, ekmek ve envai çeşit ürün noktasında bir sıkıntımız olmayacağını düşünüyoruz.
Yakın zamanda rekor üstüne rekor kıran ve sürekli olarak artış eğilimindeki dövizin Türk tarımında oluşturduğu sorunlar nelerdir?
Dövizin artışı, maliyetleri oldukça yükseltiyor ve kâr oranı makasını daraltıyor. Türkiye’de 5-6 milyon ton kimyevî gübre kullanılıyor. Kullanılan kimyevi gübrenin hammaddesinin %90’lık bir kısmı dışarıdan alınıyor. Bunları azot, fosfor ve potasyum oluşturmaktadır. Dolar yükseldikçe hammadde fiyatları da yükseliyor. Dolayısıyla gübre fiyatlarında artış yaşanıyor. Yine doların artışı, mazot girdisinin de artışı demek. Petrol fiyatının yükselmesi çiftinin maliyetini arttırıyor. Ayrıca elektriğimizin %45’lik bir kısmını doğalgaz çevrim istasyonları aracılığıyla elde ediyoruz. Bundan dolayı dövizin artışı doğalgaz fiyatlarını yükseltmekte dolayısıyla elektrik fiyatlarını da yükseltmektedir. Yine tohum ve kimyasal ilaç noktasında dışarıya bağımlıyız. Tohumda %50 oranında bağımlıyız ama kimyasal ilaç noktasında %80-90 oranında dışarıya bağımlıyız.
Burada devlet olarak yapılması gereken, üretimin sürdürülebilirliğini gerçekleştirmek lazım. Çiftçilerimizi kâr elde edebilir duruma getirmek, maliyetleri düşürücü tedbirler almak ve ürün fiyatlarını da hak ettiği gerçek değerlerde tutmak lazım. Devletin üretimin sürdürülebilirliğini devam ettirebilmesi için fiyat oynamalarına izin vermemesi, fiyatların taban anlamında belirli yerlerde tutulup belirli bir fiyatın altında düşürmemesi ve üreticiyi kâr edebilir duruma getirmesi gerekiyor.
İçinde bulunduğumuz hasat mevsiminde en çok gündeme gelen konulardan biri de mevsimlik işçiler oldu. Korona virüsü salgını mevsimlik tarım işçilerini nasıl etkiledi?
Mevsimlik işçi sıkıntısı özellikle fındık ve çay işçiliğinde yaşandı. Bu sorun da imece usulü ile bir nebze çözüldü. Bu sezonu bir şekilde geçirdik. Mevsimlik işçilerin durumu noktasında çağrılarımız oldu. Sosyal güvenlik primlerini hatta yevmiyelerinin yarısını devlet üstlensin yönünde çağrılar yaptık. Bir milyona yakın mevsimlik gezer işçi var. Bu işçiler olmazsa üretimin sürdürülebilirliği noktasında sıkıntılar yaşarız. Bu noktada mevsimlik işçilerimizi teşvik edici tedbirler almamız gerekiyor.
Salgın döneminde mevsimlik işçilerin tarlaya gitmeleri valiliklere bırakıldı. Tarım alanlarında çalışacak mevsimlik işçilerin barınması, yiyeceği, içeceğinin karşılanması ve boş olan yurtlarda sosyal mesafe kurallarına ve hijyene dikkat edilerek kalması yönünde açıklamalar yapmıştık ama bunlar tam manası ile karşılanmadı. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) primleri üstlenilmedi ve maddî yardım yapılmadı. Bu sene çok fazla bir sıkıntı gözlemlenmedi ama salgın önümüzdeki sene de salgın durumu devam ederse mevsimlik işçilerin barındırılması, yevmiyelerinin insanca yaşayabilmesi noktasına getirilmesi ve SGK primlerinin yatırılması noktasında çalışma yapılması gerektiğini düşünüyorum.
Zaman zaman yapılan tarım ürünleri ithalatı milletimizde büyük şaşkınlık ve üzüntü oluşturmaktadır. Şu anda tarım ürünleri ithalatı noktasında ne durumdayız?
Şu an 13 milyar dolarlık bir ithalatımız ve 18 milyar dolarlık ihracatımız var. Şu anda ihracatımız fazla gözükmekte ama tarım ülkesi olan Türkiye’nin 12-13 milyar dolarlık ithalatı yapmaması gerekiyor. Peki neden? 50-100 milyon dolarlık tropik meyve ithalatı yapılabilir belki. Yağlı tohumlu bitkiler ve bitkisel ham yağa 3-4 milyar dolarlık bir para akışımız var. Bunlar; mısır, ayçiçeği, kanola ve soya fasulyesi. Bir de %50 oranında pamukta açığımız var. Yaklaşık 2 milyar dolar tutarında pamuk ithal ediyoruz.
Bizim sulayamadığımız ama ekonomik manada su götürebileceğimiz 5,5 milyon hektar tarım arazimiz var. Buralara sulama yatırımı götürebilirsek az önce bahsettiğimiz yağlı tohumlu bitkileri üretebilecek alana kazanmış olacağız. Eğer bunu gerçekleştirirsek sulanabilir alanı 11 milyon hektara çıkarabiliriz. Mevcut kullanılabilir alanlar ile şu anda bu ürünleri maksimum seviyede üretemiyoruz. Bu ürünleri ürettiğimizde yaklaşık her yıl dışarıya verdiğimiz 5-6 milyar dolar vermeyeceğiz. Eğer sulama yatırımı götürürsek 10-15 milyar dolarla 5-6 milyon hektar alanda sulama yapabiliriz. Dışarıya verdiğimiz 3 yıllık para ile o yatırımı gerçekleştirebiliriz. Ayrıca dışarıdan yıllık 1 milyon adet büyükbaş hayvan alıyoruz. Büyük bir kırmızı et açığımız var. Yaklaşık 1,5 milyar dolar para veriyoruz. Bunu da hayvan sayımızı artırabilecek ve yem bitkisi üretebilecek zenginliğimiz var ama sulama götürmemiz gerekiyor. Eğer bu yatırımı gerçekleştirirsek toplamda 10 milyar dolar tasarruf sağlayabiliriz. Yaklaşık 2-3 milyar dolarlık bir dışarıdan harcama yaparız. 18 milyar dolarlık da ihracat yapabiliriz. Tarımda da turizmde olduğu gibi büyük bir ihracat yapabiliriz. Burada kilit nokta, sulama alanlarını arttırmaktır. Tarımsal üretimin sürdürülebilirliğini sağlamak gerekiyor. Bunun için de devletin, maliyeti azaltıcı tedbirler ve ürünleri değerinde sattırıcı tedbirler alması gerekiyor. Kırsala daha fazla hizmet edilmesi gerekiyor. Bunların hepsini yapabilirsek 20 milyar dolar ihracatımız, 2-3 milyar dolar da ithalatımız olmuş olur.
HABERİ AŞAĞIDAKİ LİNKTEN TAKİP EDEBİLİRSİNİNİZ.
https://www.millidevletgazetesi.net/Soylesiler/Soylesi/3422