GIDA DENETİMİNDE YETKİ KARGAŞASI
Gıda güvenliği ve güvenli gıda üretimi ve tüketimi insanın en temel haklarından biridir. Bu nedenle, gelişmiş ülkeler kendi gıda güvenliği sistemlerini insan sağlığını dikkate alarak sürekli geliştirme ihtiyacı içinde bulunmaktadırlar. İnsan sağlığı yanında, ülke itibarı, sektörün gelişmesi ve haksız rekabetin önlenmesi gibi hususlar da gıda güvenliğinin sağlanmasının önemini artırmaktadır.
Ülkemizi yönetenler ise, yetki, kaynak ve imkanları belli bir kurumda toplamak ve sistemi daha etkin hale getirmek yerine yetkileri dağıtarak savurgan bir şekilde gıda güvenliğini hiçe saymaktadır. Bu durum, bir yandan devlet kurumları arasında yetki paylaşımı sorununu getirirken diğer yandan insanımızın en temel insan hakkı olan güvenli ve sağlıklı gıdaya ulaşmasını engelleyecektir. Ayrıca, birbiriyle çelişen ve çakışan yetkilerle birçok kurumun aynı işi yapması, kaynak israfına ve asıl işin yapılamamasına yol açacaktır.
Gıda denetiminde yetkileri tek elde toplamak amacıyla 05.06.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5179 sayılı Kanun, daha TBMM’de yasalaşma sürecinde iken içi boşaltılarak yasalaştırıldı, özellikle gıda denetimi “Bakanlık tarafından yapılır” ifadesi yerine “ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği içinde yapılır” gibi içi boş ve belirsiz kurumlara bırakıldı. Hükümetin “yerele devredelim” hevesinden kendini kurtaramaması ve “ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği içinde yapılır” gibi açık olmayan, çelişkili ve birçok anlam yüklenebilecek ifadeyle Kanunun yasalaştırılması yapılarak daha sonra çıkacak Belediye Kanunu, İl Özel İdaresi Kanunu ve Büyükşehir Belediyesi Kanununa zemin hazırlanmıştır.
Dolayısıyla, Çankaya Belediyesi tarafından açılan her iki dava sonucunda Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın gıda denetimi konusunda uyguladığı her iki yönetmeliğin de yürütmesi durdurulmuştur. Böylelikle, Danıştay verdiği kararla gıda denetimi konusunda Belediyelerin de yetkili olduğunu onaylamıştır. Mahkeme kararı, Ülkemizde gıda güvenliği denetim hizmetlerinde hem Tarım ve Köyişleri Bakanlığını hem de belediyelerin yetkili olduğunu ifade etmektedir. Bu durum, aynı Hükümet döneminde birbirinden farklı ve çelişen kanunlardan ileri gelmektedir.
Danıştay’ın son kararı gereği gıda denetimi konusunda yetkili olduğu tescil edilen belediyeler, ne yazık ki gıda denetimi konusunda yeterli alt-ekipman donanımı, personel, teknik bilgi sorunları bir yana politik yaklaşımları nedeniyle çok farklı ve birbiriyle çelişen uygulamalar yapacağı açıktır. Kaldı ki, gıda üretimi ve denetimi su, kanal, yol, alt-üst geçit çalışması gibi yerel bir hizmet değildir. Gıda maddeleri, sadece ülke içinden temin edilen hammaddeler ile değil aynı zamanda ithal edilen hammaddeler de kullanarak çok değişik bileşimlerde, çok farklı şekillerde üretilmekte çok farklı yerlere, şehirlere hatta ülkelere gönderilmekte ve çok farklı tüketiciler tarafından tüketilmektedir. “İzlenebilirlik” yoluyla, gıda üretim – tüketim sürecinde ortaya çıkan sorunların çözümü mümkün olabilmektedir. Ayrıca, “yerel zihniyet” ile seçim dönemlerinde tüketici sağlığının korunması ve haksız rekabetin önlenmesi mümkün görülmemektedir. Bu nedenle, daha geniş bakış açısın gerektiren gıda denetimini, son gelinen yetki karmaşası sonucunda yerel bir yaklaşımla yürütmek mümkün değildir.
Farklı kurumlar tarafından farklı uygulamalar yapılması, gıda sektöründe haksız rekabete yol açacak, işyerleri mağdur edilecek ve tüketiciler sahipsiz bırakılacaktır. Yaşanan yetki kargaşası ve denetimlerdeki çok başlılık sonucunda ülke kaynaklarının etkin kullanılması, sektörde haksız rekabetin önlenmesi, tüketicinin korunması ve ülke itibarının korunması imkansız hale gelmiştir.
Diğer yandan, AB müzakere sürecinde “Gıda Güvenliği” başlığında Tarım ve Köyişleri Bakanlığı yetkili otorite iken bilgi birikimi ve teknik donanımı hiç de yeterli olmadığı halde sayıları 900’ü bulan sadece ilçe belediyeleri dış dünyada Türkiye’nin imajını olumsuz etkileyeceği açıktır.
Gıda konusunda yetki karmaşası ve çekişmeler yıllardır yaşanmış ve kimseye bir yarar getirmemiştir. Gelinen nokta itibarıyla, ülkemizde gıda denetimi konusunda bir başıbozukluk, yetki karmaşası, denetimsizlik, ülke itibarının ve tüketicinin korunması konusundaki sistemsizlik bir sistem haline gelmiştir. Ülkemiz insanı ve zengin tarım potansiyelini katma değer yoluyla işleyen, üreten ve ihraç eden gıda sektörü bu maceralara atılmayacak kadar değerlidir. İnsanımızı ve sektörü, yeni bir sorun yumağı ile karşı karşıya bırakmaya kimsenin hakkı yoktur.
Sonuç olarak, sürekli gelişen bir coğrafyada bulunan ve stratejik konuma haiz Türkiye’nin sağlıklı bir gıda denetim sistemine kavuşması gerekmektedir. Bu nedenle, Türk Milletinin ve Türk Sanayicisinin dünya ile rekabet gücünü artırması ve Türk insanının sağlığının korunması amacıyla hak ettiği yasal düzenlemelerin yapılması gerekmektedir.
Türk Ziraat Yüksek Mühendisleri Birliği
Tel: (+90) 312 4335981
Türk Ziraat Yüksek Mühendisleri Birliği ve Türk Ziraat Yüksek Mühendisleri Birliği Vakfı tarafından her yıl geleneksel olarak organize edilen iftar yemeği bu yıl da 17 Eylül 2008 tarihinde gerçekleştirildi.
Birlik ve Vakıf üyelerinin yanı sıra milletvekilleri, sivil toplum örgütlerinin davet edildiği, Başkent Öğretmen Evi’nde düzenlenen iftar yemeğine yoğun bir katılım gerçekleşti. Birlik üyelerinin büyük bir bölümünün katıldığı davette sivil toplum örgütlerinin başkanları, Bakanlığımız bürokratları, siyasiler, parti genel başkan yardımcıları ve milletvekilleri, eski bürokratlar ve eski milletvekilleri de bizleri yalnız bırakmadı.
İftar yemeğinde kısa bir teşekkür konuşması yapan Genel Başkan Fehmi Kiraz, ülkemizin hassas günlerden geçmekte olduğunu, birlik ve beraberliğe en üst seviyede önem vermemiz gerektiğini, gerçekleşen bu yoğun katılımın Birliğimiz bünyesinde ne seviyede birlikte hareket ettiğimizi gösterdiğini, bundan sonraki tüm etkinliklerde ve yürüttüğümüz faaliyetlerde de yine bu birlik ve beraberlik duygusu içinde hareket etmemizin ne kadar önemli olduğunu vurguladı. Yaşanmakta olan siyasi ve ekonomik belirsizlikler sonucunda kurumlar kendi aralarında çeşitli gerginlikler yaşamakta olduğunu, bunun neticesinde kurumlar içerisindeki çalışanların değişik sıkıntılar içerisine girdiklerini, bu tablo karşısında bizim Birlik olarak yapabileceğimizin, dimdik ayakta durmak olduğunu, şu anda burada bulunmamızın bu duruşu gösterdiğini belirtti.
Ankara’da ikamet eden üyelerimizin yanı sıra, Kayseri, Kırıkkale, Kırşehir ve Konya illerinden de üyelerimiz yoğun katılımlarla davetimize icabet ettiler. Ayrıca teşekkür ederiz.
Başkent Öğretmen Evi’nde bize ayrılan Angora Salonu’nun gelen misafirlerimizi almaması sonucu bir salon daha açıldı.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞINA
(Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğüne)
ANKARA
İLGİ: 19.08.2008 tarih ve B.12.0.KKG.0.20.02.00.9413-030753 sayılı yazınız.
6968 sayılı Zirai Mücadele ve Zirai karantina Kanununa dayanılarak yeni bir yönetmelik taslak çalışmaları yapılmaktadır.
Yönetmelik ana hatlarıyla , reçetelerin kimler tarafından yazılacağını, nasıl yazılacağını ve sorumlulukları belirlemiştir ama müeyyidelere yer vermemiştir.
Taslağın 6.Maddesinde resmi ve özel kuruluşlar ile Zirai Mücadele konularında danışmanlık hizmeti veren kuruluşlarda zirai mücadele konularında en az 3 yıl çalışmış Bakanlık tarafından eğitim verilerek yeterli bulunmuş Ziraat Mühendisleri, Ziraat Teknisyenleri ve Teknikerlerinin reçete yazabileceği belirtilmiş olup, Bakanlığın vereceği eğitimin mahiyeti belirtilmemiştir. Ayrıca 3 yıl çalışmış olma şartı, takdir edilmelidir ki bir çok Ziraat Mühendisini mağdur edecektir. Ziraat Mühendisliği diplomasını almış bir Ziraat Mühendisinin reçete yazabilmek için başkasının yanında 3 yıl çalışmış olma şartı çalışma barışını etkileyebilir düşüncesindeyiz, şöyle ki hiçbir özel ve tüzel kuruluşun kendine rakip olacak Ziraat Mühendisini 3 yılı tamamlayacak şekilde düzgün bir şekilde çalıştırması güç olacağı gibi, reçete yazabilmek için bir Ziraat Mühendisini ileride rakibi olacak bir kuruluşta çalışmaya zorlamak çalışma hakkına aykırıdır düşüncesindeyiz. Öte taraftan Ziraat Mühendsileri dışında Ziraat Teknisyen ve Teknikerlerine reçete yazma yetkisini vermek Yüksek Ziraat Mühendisliği kanunu ve buna bağlı çıkarılan yönetmeliklere aykırıdır. .
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Ziraat Mühendislerine 7472 sayılı kanunla verilen yetkileri; hazırladığı yönetmeliklerle kısıtlamaktadır. Ziraat Mühendislerinin yetkileri 7472 sayılı kanunun 2.maddesinde belirtilmiştir. Anayasamızın 124.maddesinde Yönetmeliklerin, kanun ve tüzüklere aykırı olamayacağını düzenlemiştir. Düzenleme bu haliyle Anayasanın bu maddesine aykırıdır.
Zirai Karantina Müdürlüklerinde görevli Mühendisler (inspektörler ve Fumigasyon operatörlerü) reçete yazabilmelidir. Bir anlamda yaptıkları görev gereği halen uygulayıcı konumundadırlar. Zaten Zirai karantina Müdürlüklerinde görevi Ziraat Mühendisleri (İnspektör) , Zirai karantina İnspektör Yönetmeliğinin 10. maddesin de, görev yetki ve sorumlulukları belirtilmiş olup, bu maddelere göre de zaten yetkilidirler. Gerek fumigasyon gerekse de mekanik temizleme yaptırma yetkileri vardır. Bu konu yönetmelik taslağına da eklenmelidir.
Tarım ve Köyişleri bakanlığı, Köylerde istihdam etmek üzere Sözleşmeli Mühendis (4/B) istihdamı yapmıştır. Ancak köylerde ikamet ettirilen bu personel reçete yazma yetkisi de verilmelidir.
Örneğin , doktorlar , nerede görev yaparsa yapsın ilaç yazabilmektedir. Ancak belli başlı ilaçları ancak uzmanlığı olan doktorlar yazabilmektedir. Buradan hareketle , kalıntı
süresi uzun olan ilaçların yazımı belli uzmanlık alanına verilebilir.Yada zehirlilik derecesi yüksek olan ilaçların yada fumigant ilaçların yazımı belli şartlara bağlanabilir.
Bilindiği üzere hem Doktorlar hem de Veteriner Hekimler yazdıkları ilaçları etken maddeye göre değil Ticari isme göre yazmaktalar ve başarılıda olmaktadırlar. Bitkisel üretimde de ticari isimle reçetelerin yazılması, , Mühendislerin kendi bilgi ve becerisini sürekli yenilemesini de sağlayacaktır. Etken madde yazım yerine ticari isim yazılmalıdır.
Yetkisiz kişilerin reçete yazmasına karşı ve reçetesiz ilaç satanlara uygulanacak müeyyide belirtilmemiştir. Bu konu, yönetmeliğin uygulanabilirliği açısından son derece önemlidir.
İlaç bayileri , sattıkları ilaçların reçetesini de iki yıl muhafaza etmelidir. Böylece bayilerin ilaç giriş-çıkışlarıyla uyumlu reçeteli ilaç satışları da denetlenmiş olacaktır. Yönetmelikte böyle bir düzenlemeye yer verilmelidir.
Reçete yazacaklara sorumluluk verilmiş ancak hakları yazılmamıştır. Sorumluluğun yalnızca reçete yazana verilmesi doğru değildir. Çünkü, doğru ilaç yazımı kadar, yazılan ilacın doğru zaman ve dozajda uygulanması da önemlidir. Reçete yazacak kesim içerisinde taslakta gerçek kişiler yanında , kuruluşlara da bu yetkinin verildiği görülmekte olup, resmi kurumda görevli personelin yazacağı reçete karşılığında alacağı herhangi bir ücret görülmemektedir. Oysaki bu ücretlerin mutlaka bir standardı olmalıdır. Reçete de bulunması gerekli hususlar da zararlı organizmanın adı da yazılması gerekmekte olup, bu husus muayeneyi zorunlu hale getirmektedir.
Taslağın 15.Maddesinde reçetesiz ilaç satan ilaç bayilerinin yükümlülükleri belirtilmemiştir. Reçetesiz ilaç satan bayilere uygulanacak müeyyideler açıkça belirtilmelidir.
En önemli eksiklik de bir defa reçete yazma yetkisi almış olanların , kazanılmış haklarını saklı tutan düzenleme yer almamaktadır.Çalıştıkları yer/birim değişikliği halinde yetkileri kaybolabilecektir.
Bilgilerinize arz ederiz.
H.Hüseyin BAYRAM Fehmi KİRAZ
Gen.Başk.Yard. Genel Başkan
TÜRK ZİRAAT YÜKSEK MÜHENDİSLERİ BİRLİĞİ VE VAKFI’NCA GELENEKSEL OLARAK DÜZENLENMEKTE OLAN İFTAR YEMEĞİ 17.09.2008 ÇARŞAMBA GÜNÜ BAŞKENT ÖĞRETMENEVİ’NDE DÜZENLENECEKTİR.
Genel Başkan Fehmi Kiraz konuşmasında; Meslektaşlarımız adına hocamızın bu büyük göreve atanmaları dolayısıyla büyük gurur duyduğumuzu, kendilerini tebrik ettiğimizi, yeni görevlerinde Birlik olarak üzerimize düşen ne tür sorumluluk olursa yerine getireceğimizi ifade etti.
Rektör Taluğ ise konuşmasında: “Yıllarca yayın kurulu başkanlığı ve çeşitli kademelerde yöneticiliğini yaptığım Birlik tarafından bu ziyaretin gerçekleştirilmiş olması beni çok mutlu etti. Meslek kuruluşlarının ne kadar önemli olduğunu yakinen biliyorum. Üniversite bilim üretmeli. Ancak bunu meslek kuruluşları ile entegre çalışarak başarabilir.” dedi.
Oldukça sıcak ve samimi bir ortamda geçen sohbette Rektör Taluğ, bu yıl Yüksek Ziraat Enstitüsü’nün kuruluşunun 75. yılının kutlanacağını, geçmişi değerlendirmenin yanında geleceğe yönelik de stratejilerin, gelecekte tarımın ne olacağının ortaya koyulacağını, bu çalışmalar içerisinde bizlerin de yer alması gerektiğini ifade etti. “Topluluklar tarihleri ile yaşarlar” diyen Taluğ, Ziraat Fakültesi’ne bir müze yaptıklarını, tüm fakültelere bir örnek teşkil ettiğini belirtti.
Sayın Taluğ’a ve ekibine yeni görevlerinde başarılar dileriz.
Türkiye Dünya pamuk üretiminde % 2,3 ile 7 nci sırada yer almaktadır.
Üretim maliyetinin yükselmesinden, sulama yatırımlarının yapılamaması, hasatta mekanizasyona geçilememesi ve kuraklığın yaşanması buna bağlı olarak üreticimizin dışarı ile rekabet edememesinden dolayı pamuk ekim alanlarımız yıllar geçtikçe azalmaktadır. 2002 yılında 700 bin hektar üretim alanından 2008 yılında 100 bin hektar azalarak 600 bin hektarın altına gerilemiştir.
Aslında pamuk üretiminden vazgeçilen alan 100 bin hektar değildir. Bunun 2-3 katıdır. Çukurovada, Kahramanmaraş ovasında, Amik ovasında, Gaziantep ovasında ve Antalya ovasında pamuk üretiminden vazgeçilmiştir. Buraların yerine pamuk üretimi Harran ovası ve GAP sulama alanlarıyla beraber Güneydoğu Anadolu Bölgesine geçmiştir. Ancak Güneydoğu Anadolu Bölgesinde de yüksek maliyetlerden dolayı pamuk üretiminden vazgeçilmeye mısıra yönlenme başlamıştır.
Türk Ziraat Yüksek Mühendisleri Birliği, Şubeleri ve temsilcilikleri ile yapılan maliyet hesaplamalarında 2008 yılı kütlü pamuk maliyeti kilograma 1,12 YTL olarak belirlenmiştir.
2002-2003 yıllarında kütlü pamuğun kilogram satış fiyatı 0,90-0,95 YTL iken son 5-6 yıldır dış piyasaya da bağlı olarak 0,6-0,7 YTL civarında seyretmektedir. Pamukta 2007 ürününe kilograma 0,29 YTL destekleme yapılmaktadır.
Şu anda borsa fiyatlarına göre kütlü pamuğun kilogramı 0,75-0,85 YTL civarındadır.
Tedbir alınmaması halinde yakın gelecekte ülkemizde pamuk üretimi bitme noktasına gelecektir. Bu yıl Ege, Antalya ve Güneydoğu kütlü pamuğunun kilogram fiyatı ortalaması en az 1,12 YTL, 2008 ürünü pamuğun destekleme fiyatıda sertifikasızda kilograma en az 0,45 YTL olmalıdır.
Tarımsal ürünler ve pamuk üretiminde dışa bağımlı olmadan kendi kendimize yetebilecek şekilde, orta ve uzun vadede hükümetlere göre değişen değil, sürdürülebilir Milli Tarım Politikasının olması gerekir.
Fehmi KİRAZ
Genel Başkan
TÜRK ZİRAAT YÜKSEK MÜHENDİSLERİ BİRLİĞİ
Sakarya Cad. 30/2 Kızılay/ANKARA
SAYI : …/08/2008
KONU : Zirai karantina yönetmelik
taslağı
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞINA
(Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğüne)
ANKARA
6968 sayılı Zirai Mücadele ve Zirai karantina Kanununa istinaden çıkarılan ve 06.07.2003 tarihinden beri yürürlükte olan “Zirai Karantina Yönetmeliği” yeniden değiştirilmek istenmektedir. Yayımlandığı tarihten beri, 2003 yılında 4 kez, 2004 yılında 3 kez, 2005 yılında 2 kez, 2006 yılında 2 kez, 2007 yılında 1, 2008 yılında 1 kez olmak üzere yürürlükte kaldığı yaklaşık 5 yılda 13 kez değişiklik yapıldığı tespit edilmiştir.
Bir Ülkenin karantina yönetmeliğinin bu kadar çok değiştirilmesi düşündürücüdür.
Tatil günlerini geçirmekte olduğumuz bu günlerde taslak metin aceleye getirilerek 10 günlük süre içerisinde Bakanlık sitesinde görüşlere açılmıştır. Diğer mevzuat taslaklarının yaklaşık bir ay süreyle görüşlere açıldığı düşünüldüğünde, bu aceleciliğin nedeni anlaşılamamıştır.
Ayrıca, 6968 sayılı Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanunun değiştirme çalışmalarının yapılmasından vazgeçildiği yorumlarına da neden olmuştur. Kanun değişikliği beklenirken, yapılan yönetmelik değişikliğinin Avrupa Birliği Müzakerelerini kolaylaştırıcı etkisi de sınırlı kalacaktır. Köklü değişikliklerin ancak Kanun değişikliği ile yapılabilineceği bilinmektedir.
Bilindiği gibi, 20.06.2006 tarihinde yapılan değişiklikle yurda girişinde sakıncalı bulunan ve ithale mani teşkil eden yaklaşık onlarca hastalık ve zararlıyı listeden çıkarıldığı görülmüştür. O dönemde çok önemli olan Tütün, hıyar gibi mozaik virüsleri, Alternaria brassicola, Fusarium spp., gibi funguslar, Agrobacterium tumafaciens, Erwinia coredeum, Acidovorax avenae, Clavibacter michiganense, Xanthomanas vesicatarium gibi bakteriler yönetmelikten çıkarıldığından tepkilere neden olmuştu.
Gelen tepkileri yatıştırmak içinde “İç karantina” önlemlerinin artırılacağını ifade etmişler, ancak bugüne kadar İç karantina çalışmalarında somut adımlar görülememiştir.
İç ve dış karantina çalışmaları mütemmim cüz’dür. Birbirini tamamlayan kuralları kapsamalıdır. İç karantina kapsamında sakıncalı bulunan bir zararlı organizma dış karantina kapsamında da sakıncalı olmalıdır. İç karantina kapsamında imha tedbiri uygulaması düşünülen bir etmene , ithal izni verilmemelidir.
Yönetmeliğin en somut ve önemli değişiklik teklifleri; mevcut yönetmeliğin 5.maddesindeki “ithali şarta bağlı bitkiler ve maddeler” başlığında yapılmıştır. Bu maddedeki “…Ayrıca, bu bitki ve bitkisel ürünler bu yönetmelikte yer almadığı halde bitki gelişmesini engelleyecek ve bitki veya bitkisel ürünün Pazar değerini düşürecek seviyede herhangi bir zararlı organizmayı taşıyamaz.” ifadesi, taslakta çıkarılmış olarak görülmektedir. Anayasamızın “Tarım ve hayvancılık ve bu üretim dallarında çalışanların korunması” başlıklı 45.maddesinde “ Tarımsal üretim planlaması ilkelerine uygun olarak bitkisel ve hayvansal üretimi artırmak maksadıyla, tarım ve hayvancılıkla uğraşanların işletme araç ve gereçlerinin ve diğer girdilerin sağlanmasını kolaylaştırır.” İfadesiyle Devletin bitkisel üretimin artmasını engelleyecek faaliyetlere izin verilemeyeceğini düzenlemiştir. Ancak Bakanlık kendi eliyle buna çanak tutmaktadır. Anayasamızla koruma altındaki Üreticilerimizin aleyhine bir düzenleme yapılmaktadır. Yönetmelik taslağı Anayasamızın bu maddesine açıkça aykırıdır. Mevcut yönetmelik hali korunmalıdır.
Bakanlığımız 2003 yılından bugüne kadar 5.maddesi kapsamında ithaline izin verilmeyen ürün miktarlarını açıkladığın da , küçümsenmeyecek oranlarda bitki/bitkisel ürünlerin bu kapsamda ithaline engel olunduğu görülecektir.
Ülkemize temiz, ve sağlıklı ürün girişinde önemli bir işleve sahip olan 5.maddedeki bu düzenlemenin iptal edilmesinde nasıl bir Kamu Yararı olabilir? sorusuna cevap bulunamamaktadır? Açıkcası düzenleme de Kamu yararı yoktur. Sadece ithalatla uğraşanların lehine bir uygulamadır. Bakanlığın görevleri arasında sağlıklı, kaliteli ve temiz ürün temininde denetim görevi de yer almaktadır.
Korkarız ki bu düzenleme! Ülkemizi ithal bitki/bitkisel ürün çöplüğüne dönüştürecektir.
Geçtiğimiz yıllarda değişik sanayi ürünlerinde de yaşadığımız gibi bitki/bitkisel ürünler de kalitesiz, sağlıksız ürün pazarına dönüşme tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır. Ancak önemli fark bu tür ithalatların meydana getireceği sonuçların toplumsal sonuçları olacağıdır.
Yapılmak istenen düzenlemeyle ilgili somut bilgilerden ziyade yapılan değişikliğin sadece 5.madde değişikliğini uygulamaya koymak için yapıldığı düşünülmektedir. Yönetmelikte böyle bir düzenlemeye mutlak ihtiyaç vardır. Aksi takdirde Kene (Yumurtaları) ile bulaşık herhangi bir bitki /bitkisel ürün yada topraklı bitki ithaline engel olmak mümkün olmayacaktır.Kene’nin hayvansal bir zararlı olmasına rağmen bitki ve bitkisel ürünlerle hatta toprakla da taşınabildiği ve yaşamlarını sürdürülebildiği bilinmektedir. Bakanlık böyle bir durumla karşılaşıldığında hangi maddeye göre işlem yapılacağını açıklamalıdır? Polemik olmaması ve yersiz endişe ve korkulara meyil vermemesi açısından bu konuyu fazlaca tartışmayı da doğru bulmuyoruz.
Değişikliğin amacı sorulduğunda! yine AB uyum bahanesiyle karşılaşılacaktır. Oysa ki uyum yönetmelik değişikliğiyle değil, ancak 6968 sayılı kanun değişikliğiyle sağlanabilecektir. Bu değişiklik AB mevzuatı ile de uyumlu değildir. Ana hatlarıyla örneklendirirsek, taslakta, hala permi düzenlemesi yer almaktadır. AB de permi uygulaması yoktur. AB nce 2000/29/EC sayılı Konsey direktifine göre , Bitki sağlık sertifikaları en fazla 14 gün önceden düzenlenmesini şart koşarken, taslakta bu süre (6968 de olduğundan dolayı) hala 20 gün olarak korunmaktadır. Bu basit örnekler; yapılan yönetmelik değişikliklerinin bahanesinin AB olamayacağını göstermektedir. Ancak yapılacak Kanun değişikliğinden sonra bu tür yönetmelik değişikliği çalışmalarının yapılması gerekir. Yoksa önümüzde yeni yönetmelik değişiklikleri kaçınılmazdır. Yönetmelik 6968 sayılı yasanın bir çok kısmına da açıklık getirmemiştir. Tarım alet ve makinalarının ithalinde izlenecek yöntem ve usullere yönetmelikte hiç değinilmemektedir.
Taslakta bazı zararlı organizmaların çıkarıldığı, bazılarının da listesinin değiştiği görülmüştür.
<
TÜRK ZİRAAT YÜKSEK MÜHENDİSLERİ BİRLİĞİ
Sakarya Cad. 30/2 Kızılay/ANKARA
SAYI : …/08/2008
KONU : Zirai karantina inspektör
yönetmelik taslağı
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞINA
(Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğüne)
ANKARA
6968 sayılı Zirai Mücadele ve Zirai karantina Kanununa dayanılarak çıkarılan ve 20.06.2006 tarih ve 26204 sayılı Resmi gazetede yayımlanarak yürürlükte bulunan Zirai karantina inspektör yönetmeliği değiştirilmek istenmektedir.
Taslak metin her şeyden evvel yeni ,köklü değişiklikler getirmemektedir. Daha ziyade eğitim süreci üzerine yapılmış düzenlemeler ve kazanılmış hakların yoksayılmasına neden olacak düzenlemeleri meydana getirmektedir.
Her şeyden evvel Zirai karantina İnspektörlerinin , Avrupa Birliği Ülkelerindeki eşdeğer pozisyonlarına getirilme çalışmaları olarak yansıtılan bu çalışmalar, Anayasamızın, mevcut idari hukukumuzun ve 657 sayılı DMK. göz ardı edilmesiyle hazırlanan bir taslak olarak göze çarpmaktadır.
Anayasamızın Kamu hizmeti görevlileriyle ilgili hükümlerini düzenleyen 128.maddesinde“Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir.” hükmüne göre inspektörlükle ilgili düzenlemelerin kanun’la düzenlenmesi gerektiği açık ve tartışmaya mahal vermeyecek şekilde belirlenmiştir. Oysa İnspektör Yönetmeliğinin 3.Bölümünde 8.ve 9.maddelerinde “görev, yetki sorumluluk ve çalışma şekilleri düzenlenmiştir.Anayasanın 128.maddesine göre İnspektör; ünvanı ve kadro çalışması yapılmadan , sadece yönetmelikle inspektörlere yetki ve şahsi sorumluluk veren maddeleri düzenlenemez.
657 sayılı DMK nın 34.maddesine göre kurumca teklif edilen kadroların Maliye Bakanlığı, Devlet Personel Başkanlığınca hazırlanması gerektiği belirtilmiştir.
Bilindiği gibi İnspektörlük bir Sınıf yada Görevde yükselme değildir.
Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulu 25.03.2008 tarihli ve 26827 sayılı Resmi gazetede yayımlanan 2005/2 esas ve 2007/1 nolu kararında , “Kadro, memurun çalıştığı belli bir görev yerini ifade etmekte, memurun yapacağı iş, onun kadrosu ile ilişkili bulunmaktadır.” Aynı kararda DMK nın 33.maddesine göre kadrosuz memur çalıştırılamayacağı, personelin tamamı için görev yerlerinin belirtilerek kadro tespiti zorunluluğu getirildiği ifade edilmiştir. Her şeyden evvel ve bizce de en önemli kararıda “Yetki ve sorumluluk ise eğitim sonucu elde edilen ünvana göre değil, kadro ünvanına bağlı olarak kullanılır.” demiştir. Yani taslağın 8.maddesi ( i) bendindeki “ İnspektör yaptıkları kontrol ve işlemlerden, düzenledikleri belgelerden bizzat sorumludurlar.” Şeklinde ifade edilen yetki ve sorumluluğun yönetmelikle ve yapılan eğitimler sonucunda verilmesini mümkün olmadığını ortaya koymuştur.
Bu ana izahlara göre;
1)8.madde (i ) bendi gibi bir düzenleme ancak ve ancak kadro ve unvan çalışması kanun ile yapıldıktan sonra mümkün görülmektedir.
2)Ayrıca Yönetmeliğin 10.madde (d) bendinde ,inspektörlük görevinden kendi rızası ile ayrılanların, tekrar inspektör olamayacağını hükme bağlamıştır.herşeyden evvel “istifa hakkı” Anayasamızda ifadesini bulan temel hak ve hürriyetlerdendir. Yönetmeliklerle verilen hak ve yetkiler kısıtlanamaz. Zira Anayasamızın 124 maddesinde Yönetmeliklerin kanunlara ve tüzüklere aykırı olamayacağını düzenlemiştir.
İnspektörler her şeyden evvel Devlet Memuru ve 657 sayılı DMK nuna tabii ve uymakla yükümlü olduklarından dolayı bu yönetmeliğin, idari kısımları da 657 ye aykırı olmamalıdır. 657 sayılı DMK nın 20.maddesine göre inspektörler, çekilme hakkına sahiptirler ve bu hakkı kullanan memurlar , 97.maddedeki sürelerde de yeniden atanabilirler. 92.maddede “ İki defadan fazla olmamak üzere memurluktan kendi istekleriyle çekilenlerden veya bu kanun hükümlerine göre çekilmiş sayılanlardan tekrar memurluğa dönmek isteyenler, ayrıldıkları sınıfta boş kadro bulunmak ve bu sınıfın niteliklerini taşımak şartıyla ayrıldıkları tarihte almakta oldukları aylık derecesine eşit bir derecenin aynı kademesine veya 71.madde hükümlerine uyulmak suretiyle diğer bir sınıfta eşit derecedeki kadrolara atanabilirler.” İfadesine aykırı olacak şekilde tekrar inspektör olamayacaklarını düzenlemek , 657 sayılı DMK nın 20.maddesindeki çekilme hakkını kısıtlamak anlamına gelecektir.
3)Yine taslak yönetmeliğin 10.maddesi (f) bendindeki “Bir yıl içerisinde üç kere ceza alan inspektörün kartı iptal edilir.” Maddesi de Anayasamızın 38.maddesine ve 128.maddesine de aykırıdır. Çünkü bu maddesi yeni ceza ihdas etme niteliğindedir ve bu yönetmelikle yapılmak istenmektedir. Anayasamızın 38.maddesine göre “….Kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz..” ifadesi yer almaktadır. Suç ve cezaların kanuna uygun olması gerekmektedir. Yine Anayasanın 128.maddesinde de , memurların “hakları ve yükümlülükleri”nin kanunla düzenlenmesini şart koşmuştur.
657 Sayılı DMK nın 18.maddesinde ise “ Kanunlarda yazılı haller dışında Devlet memurunun memurluğuna son verilemez, aylık ve başka hakları elinden alınamaz” ifadesinde de belirtildiği gibi, yönetmelikle İnspektörlük hakkı da elinden alınamaz.
Yine 657 sayılı DMK nın 125.maddesinde memurlara verilecek cezalar belirlenmiştir ve bu cezalar haricinde yönetmelikler le idarelere ceza tayin etme hakkı ve yetkisi de verilmemiştir.
4)Yine yönetmeliğin 8.maddesi (d ) bendindeki “İlgilinin talebi ve üçüncü ülke şartlarını sağlaması halinde üçüncü ülkeye gönderme işlemlerini uygular.” İfadesi de 6968 sayılı yasaya da aykırıdır.Çünkü 6968 sayılı yasada bulaşık çıkan ürünlere yapılacak işlemler belirtilmiştir. 6968 sayılı kanunun 8., 9., 10.maddelerinde ,belirtilmiştir. Bu maddelere göre bir ürün ya ülkemiz karantinasına uygun olduğundan dolayı ithali uygun görülür. Yada mahrece iade ve imha işlemleri yapılır. Aksi takdirde üçüncü ülkeye “bulaşık yada bozuk mal satışı” anlamına gelebilecek böyle bir düzenlemenin sonuçlarının da ağır olabileceğini tahmin etmek güç olmayacaktır. Bu düzenlemenin İnsan sağlığı ve gıda sağlığıyla ilgili uygulamalarda çokca karşılaşılan ürünler için uygulanacağı düşünülmektedir. Yani aflatoksin yada nem, böcek yeniği v.s gibi nedenlerden dolayı ithal edilemeyen bir incir’in yada fındığın üçüncü ülkeye ihracatının nasıl olacağı açıklanmalıdır. Çünkü, kendi ülkemize ithalini uygun görmediğimiz ürünleri, başka ülkeler için reva görmek anlamına gelebilecek bu düzenlemeden vazgeçilmelidir.
Yoksa bu düzenlemeye göz yummak Rusya ile sık sık yaşadığımız sorunların benzerlerinin yaşanabileceğini göstermektedir ve çok tehlikeli olarak görülmektedir.
5)Yine taslağın 10.maddesi (b) bendindeki “Kartları alınan inspektörlerin bir yıl içerisinde bu maddede adı geçen birimlere atanmaları veya görevlendirilmeleri halinde kartları genel müdürlükçe yeniden düzenlenir.” İfadesi aynı maddenin (a) bendine ve ve (a) bendinin atıfta bulunduğu 7.madde (j ) bendiyle çelişkili ve tezat oluşturmaktadır. Bu çelişki giderilmelidir.
Bilgilerinize arz ederiz.
Aralarında Birlik üyelerimizin de bulunduğu sendikalılara kısa bir konuşma yapan Birliğimiz Genel Başkanı Sayın Fehmi KİRAZ, kamu çalışanlarının sosyal ve mali hakları ve taleplerinin büyük bir bölümünün hükümetler tarafından sürekli olarak görmezden gelindiğini, maaşlardaki sembolik artışların, diğer temel ihtiyaçlardaki zamlarla kısa sürede eridiğini ifade etti. Birlik üyelerinin büyük bir kısmının aynı zamanda sendika üyesi de olduğunu belirten Kiraz, sendikaya desteğimizin her platformda devam edeceğini açıkladı.