Ay: Ekim 2009

DENETİM VE KONTROLÜ ZOR OLAN GDO SERBEST BIRAKILDI

http://www.tzymb.org.tr/birlikgorusu.asp?id=350

DENETİM VE KONTROLÜ ZOR OLAN GDO SERBEST BIRAKILDI

DENETİM VE KONTROLÜ ZOR OLAN GDO SERBEST BIRAKILDI
 
         Bilindiği üzere 26.10.2009 tarihli Resmi Gazete’de “Gıda ve Yem Amaçlı Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerinin İthalatı, İşlenmesi, İhracatı, Kontrol ve Denetimine Dair Yönetmelik” yayımlanarak yürürlüğe girdi.
            GDO’lu gıda ve yem artık serbest.
Türkiye’ye GDO’lu yani genetiği değiştirilmiş organizmalar giriyor muydu? Tohum ithalatında ithalatı yapan firmadan GDO’lu değildir diye beyan ve taahhüt alınmakta, gıda ve gıda hammaddesinde sadece etiketlerine bakılmakta, etiketinde GDO’lu yazıyorsa ithaline izin verilmemekte, yazmıyor ise analiz yapılmadan yurtiçine girebilmekteydi.
            Türkiye’nin imza attığı Cartagena protokolü gereği bu yönetmelik ile ülkemizde GDO ile ilgili bir mevzuat oluşmuştur.
Avrupa Birliğinde bazı ülkeler gıda olarak etiketleme sistemlerinde % 0,9’a kadar oranlarda ürünü ya da gıdayı GDO’suz olarak tanımlamakta, % 0,9’un üzerine çıktığı zaman o ürünü GDO’lu olarak tanımlamaktadır.
Bakıldığında AB ile aynı doğrultuda olduğu gözlemlenmektedir.
TZYMB olarak ana görüşümüz birçok bitkinin ve ürünün orijini Anadolu’yu GDO’dan uzak tutmaktır. İnsan sağlığı yönündeki riskleri bilimsel verilerle ortadan kalkıncaya kadar bu coğrafyaya GDO asla sokulmamalıdır.
Ama araştırmalar ile sınırlı kalarak teknolojinin yakalanması da çok önemlidir.
Ülkemizde gıda ve yem’in hareketlerinin kontrolü ve denetimi tam anlamıyla yapılamamaktadır. Kontrol ve denetimde hala yetkinin paylaşımı ve kargaşası söz konusudur. Belediyeler ile Tarım Bakanlığı arasında yetki kargaşası vardır.
            Ülkemize yem diye sokulan ürünlerin özellikle de soyanın tohum olarak kullanılmayacağının garantisini şuan ki denetim ve kontroller ile kimse veremez.
            Bu yönetmelik ile gıda, GDO’yu % 0,9’un üzerinde içeriyor ise etiketinde GDO’lu olarak yazılacak ve bu ürünler market raflarında muadillerine göre daha ucuz olacaktır.
            Ülkemizin ve halkımızın sosyo-ekonomik durumu düşünülürse; tüketiciler GDO’lu gıdaları ucuz olmasından dolayı tercih edecekler, bu mecburiyetten ve istenilmeyen bir durumdur. 
            Dünyanın birçok gelişmiş ülkesinde GDO’lu ürünlerden uzak durdukları görülmekte ve yoğun olarak organik ürünlerin üretilmesi ve tüketilmesi yönünde bir eğilim görülmektedir.
Şuan organik ürünlere gösterilen eğilimin yerine GDO’lu ürünlerin dünyayı sarmasıyla ve sağlık riskleri ortaya koyulabilirse yakın gelecekte konvansiyonel yani geleneksel olarak üretilen ürünlere eğilim olacaktır. Bu koşullarda yakın gelecekte konvansiyonel ürünlerde oluşacak büyük bir pazarı Türkiye kaçırmamalıdır.
Yürürlüğe giren yönetmelik ile GDO konusunda sıkı takip, kontrol ve denetimlerin yapılması çok önemlidir.
Gelecek nesillerimizin sağlıklı olması dileğiyle saygılar sunarım.
 
Fehmi KİRAZ
                                                                                   Genel Başkan

                                                           Türk Ziraat Yüksek Mühendisleri Birliği

16 Ekim Gıda Günü

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO),kuruluş tarihi olan 16 Ekim’i,1979 yılında Dünya Gıda Günü olarak kabul etmiştir. Her yıl 16 ekim tüm dünyada gıda günü olarak kutlanmaktadır Amaç, her gün yaklaşık bir milyar kişinin açlık çektiği, 2 milyar kişinin günde 1 dolardan daha az para ile geçinmek zorunda olduğu ve her 3 saniyede bir kişinin açlıktan öldüğü dünyamızda uluslararası kamu oyunun dikkatlerini açlık, yetersiz beslenme ve gıda güvenliği konularına çekmektir.

Gıda ve Tarım Örgütü (GTÖ; Food and Agriculture Organisation, FAO), açlığı yok etmek ve beslenme şartlarını iyileştirmek amacıyla 1943’te kurulan ve 1946’da Birleşmiş Milletler’in uzmanlık kuruluşu haline gelen bir örgüttür. Açlığa karşı mücadelede çok yönlü etkinlikleri vardır. Hükümet ve teknik kuruluşların tarımı, ormancılığı ve balıkçılığı geliştirme projelerine aracı ve yardımcı olur. Bu tip konularda ülkeler düzeyinde teknik yardımlar sağlar. Eğitsel projeler geliştirerek, araştırmalar yapar ve seminerler verir. Dünyadaki tarımsal ürünlerin üretimi, tüketimi, ticareti ve depolanması, tabii kaynakların geliştirilmesi, ağaçlandırma gibi konularda danışmanlık yapar. İstatistikler tutarak bültenler yayınlar.

FAO’nün merkezi Roma’dadır. Buna bağlı olarak dünyada yayılmış çok sayıda büroları mevcuttur. 1960’lardan sonra çalışmalarını, daha çok tarım ürünlerinin geliştirilmesi ve protein eksikliğinin giderilmesi konularında yoğunlaştırmıştır. BM ülkelerinin çoğu FAO’nün üyesidir. Türkiye’de 9 Haziran 1947 tarih ve 5063 sayılı kanun gereğince örgüte üye olmuştur.Ülkemizdede 16 ekim gıda günü olarak kutlanmaktadır.

Yeterli ve Sağlıklı Gıda En Temel İnsan Hakkıdır
• Fertlerin temel fonksiyonlarını sağlıklı olarak yerine getirebilmesi için yeterli, dengeli ve sağlıklı(güvenilir )gıda ile beslenmesi gerekmektedir.

Yaş,cinsiyet,hamilelik,,hastalık,emziklilik ve harcanan efora göre farklı oranlarda alınması gerekli protein, karbonhidrat,yağ,vitamin,mineral ve su ihtiyacı ancak yeterli,sağlıklı(güvenilir),dengeli gıdalar ile sağlanabilir.

Dünyamızda bir milyarın üstünde insan açlıkla mücadele etmektedir. Açlıkla mücadelede en önemli unsur yeterli miktarda gıda üretimidir. Üretimin yanında daha da önem arz eden konu ise gıdaların sağlıklı olabilmesi ve insan sağlığı için risk kaynağı oluşturan unsurları içinde taşımamasıdır. Beslenmek için aldığımız gıdalar sindirim sonucunda, bünyemizin bir parçası haline gelmektedir.

Gıda maddeleri üretimi, doğada mevcut hava, su ve topraktan oluşan bir sistem içinde gerçekleştirilmektedir Bu nedenle gıda maddesi ister bitkisel, ister hayvansal kökenli olsun çevrenin doğanın yakın etkisi altında bulunmaktadır.

Doğa ve gıdalar hızlı nüfus artışı, sağlıksız kentleşme, sanayileşme sonucu oluşan atık ve artıkların çevreye bırakılması ve uygulanan işleme teknolojileri sonucu kirlenmektedir. Bu durumdan tüm canlılar etkilendiği gibi gıda maddeleri de katkı, kalıntı ve bulaşan maddelerden etkilenmektedir. Bu etkilenmelerden ortaya çıkan risklerle ilgili çalışmalar yapılmamıştır.

Yetkililere buradan sormak istiyoruz? İçinde bulunduğumuz yıl içerisinde hububatta hasat döneminden önce meydana gelen yagışlardan dolayı oluşabilecek toksin maddeleri araştırılmış mıdır? TMO tarafından ambarlarda uzun süre bekletildikten sonra tüketiciye sunulan fındıklarda aflatoksin düzeyi incelenmişmidir? Su kirliliğinin hat safhaya ulaştığı akarsu ve denizlerle ilğili araştırma yapılarak tehlikeli bulunan yerlerde su ürünleri üretim ve avcılığı yasaklanmış mıdır?
Türkiye de 29 yıldır gıda günü kutlamaları kendin çal kendin oyna politikası ile kutlanmaktadır. Hala kişilerin yeterli besine ulaşabilmesini sağlayacak tedbir ve politikalar oluşturulmamıştır. Bölgeler ve sınıflar arası gıda dağılımını gösterecek kapsamlı veri çalışmaları yapılmamıştır.

Ülkemiz de 2 milyon kişi açlık sınırının altında, içinda bulunduğumuz yılda nüfusumuzun %53’ü gıdasından tasarrufa giderek 40 milyon insan yetersiz beslenmektedir. Çocuk ölümlerinde ciddi bir düşüş gözlense de oran hala yüksektir. 5 yaş altı çocukların yüzde 30 unda görülen ishal yaygın bir hastalık. Belli besinlerin yokluğundan kaynaklanan hastalıklar beş yaş altı, okul öncesi dönemdeki ve doğum çağındaki kadınlarda sorunlar devam etmektedir.

Bütün bu sıkıntılar dünyamızda ve ülkemizde devam ederken uluslararası finans kuruluşlarını yönlendirenler günlüğü 2000 Euroluk lüks saltanatlarını sürdürebilmektedir. Uluslar arası finans kuruluşlarına haftada bir milyar dolar ödeme yapan ülkemiz insanı yukardaki acı tabloyu hiçte hak etmemektedir.

Tarım sektörü ve gıda sanayi, tüm ülkelerde olduğu gibi, ülkemizde de stratejik öneme sahip bir sektördür. “Tarladan sofraya gıda güvenliği’’ kavramı çerçevesinde, konu üretici ve sanayici, gerekse tüketiciler açısından büyük önem taşımaktadır. Ulusal bağımsızlığımız ancak; Tarım sektörümüzün bütün unsurlarıyla sürdürülebilirliğinin sağlanması, biyoçeşitliliğimiz dahil, doğal ve insan gücü kaynaklarımızın ülkemiz menfaati doğrultusunda kullanılarak gıda güvenliğinin teminat altına alınması ile mümkündür.

Ülkemiz tarımsal ve gıda politikalarının dış dayatmaların yönlendirmelerine bağlı olarak değil milletimizin ihtiyacına ve stratejik planlamalarımıza bağlı olarak planlanması ve uygulanması kaçınılmazdır.

Tarım Sektörü; alt yapı sorunları, girdi maliyetlerinin yüksekliği ve tarıma verilen sübvansiyonların düşüklüğü nedenleriyle üretim maliyetlerinin yüksek olması sonucunda AB ile rekabet edebilecek seviyede değildir. Bu koşullarda tarımsal ürünlerin AB ile serbest dolaşım kapsamı dahiline alınması, Türk tarımının geri dönülmez ölçüde tahribine yol açmaktadır. Sürdürülmekte olan AB ve DTÖ süreci, tarım ve gıda sektörünün orta uzun dönemdeki yapısı üzerinde temel belirleyici bir rol oynayacaktır. DTÖ sürecinde gelişmiş ülkelerce önerilen “liberalizasyon” süreci, eşit olmayanlar arasında adaletsiz bir rekabet ortamını hedeflemektedir. AB ise genişleme süreçlerine fon sağlamamakta, tarıma ve serbest dolaşıma kalıcı ayrıcalıklar getirerek, Türkiye’yi kendi aşkın üretim kapasitesi için “pazar” haline getirmeye çalışmaktadır. Bu sonucun önüne geçebilmek için, gelişmiş ülkelerce yıllardır uygulandığı üzere, ülkemizde de altyapı sorunlarının çözümü ile üretim maliyetlerinin düşürülmesi için tarım sektörüne kaynak transferi zorunludur.

Gıda sanayimiz, çok sayıda küçük işletmenin var olması, tarımsal üretici veya işleyici örgütleri, tüketici örgütleri gibi sivil örgütlenme yetersizliği, kayıt dışılık nedeniyle izlenebilirliğin sağlanamaması, denetim mekanizmasının yetersizliği, yetki kargaşası ve nitelikli eleman eksikliği gibi birçok sıkıntı ile karşı karşıyadır. Gıda güvenliği açısından zaten yetersiz olan 5179 sayılı yasa Belediyeler Kanunu, il özel idareleri Kanunları ile kadük hale getirilmiş, yetki ve uygulamada farklılıklar yaratmıştır. Mesleki ve bireysel beklentiler aşılarak, ülkemiz gerçeklerine uygun ve gıda sanayimizin sorunlarını çözme odaklı, halkımızın nitelikli gıdaya yeterli ve uygun fiyat üzerinden erişmesini sağlayıcı düzenlemeler yapılmalı, Belediyeler ile Tarım ve Köyişleri Bakanlığı arasında yaratılan yetki kargaşası çözülmeli ve yetkiler tek elde toplanmalıdır.

Gıda denetiminde yetkili Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’na, sorumluluğunu yürütebilecek düzeyde en az 10 bin eleman alınmalı, denetim ve kontrole yönelik altyapı eksiklikleri giderilmelidir. Tüketici, gıda konusunda doğru bilgilendirilmeli, Bakanlığın alt çalışma gruplarında tüketici, üretici, sanayici, meslek örgütü oda ve derneklerini temsil eden sivil toplum örgütleri de yer almalıdır.

Kayıt dışılık tüm yetkili kurumların işbirliği ile engellenmeli, gıda işletmelerinin tümü kayıt altına alınmalı, gıda denetimlerinde “Çiftlikten Sofraya Gıda Güvenilirliği” ilkesi hayata geçirilmelidir. 

Kamuoyuna saygı ile duyurulur.

Türk Ziraat Yüksek Mühendisleri Birliği

Birlik’te Proje Eğitimleri..